NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
11 - (384) حدثنا
محمد بن سلمة
المرادي.
حدثنا
عبدالله بن
وهب عن حيوة
وسعيد بن أبي
أيوب
وغيرهما، عن كعب
بن علقمة، عن
عبدالرحمن بن
جبير، عن عبدالله
بن عمرو بن
العاص؛ أنه
سمع النبي صلى
الله عليه
وسلم يقول: "إذا
سمعتم المؤذن
فقولوا مثل ما
يقول. ثم صلوا
علي. فإنه من
صلى علي صلاة
صلى الله عليه
بها عشرا. ثم
سلوا الله لي
الوسيلة.
فإنها منزلة
في الجنة لا
تنبغي إلا
لعبد من عباد
الله. وأرجو أن
أكون أنا هو.
فمن سأل لي
الوسيلة حلت
له الشفاعة".
{11}
Bize Muhammed b.
Selemete'l Murâdî rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Vehb, Hayve ile Saîd
b. Ebî Eyyub ve arkadaşlarından, onlar da Kâ'b b. Alkame'den o da Abdurrahman
b. Cübeyr'den, o da Abdullah b. Amr b. Âs'dan naklen rivayet etti.
Abdullah Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken işitmiş:
«Müezzini işittiğiniz
vakit siz de onun dediğini deyin. Sonra bana salavât getirin. Çünkü her kim
bana bir defa salavat getirirse, Allah ona o salâvat sebebiyle on defa salât
eyler. Sonra Allah'dan benim için vesileyi isteyin. Zira vesile cennette bir
makamdırki Allah'ın kullarından yalnız bir tanesine lâyıktır. Umarımki; o bir
kişi de ben olayım. İmdi her kim benim için vesileyi isterse ona şefaatim vâcib
olur.»
İzah:
Bu Hadîsi Ebu Dâvud ile
Nesâi dahi tahric etmişlerdir. Buhârî'deki rivayetinde şöyle buyurulmuştur:
«Her kim ezanı
işittikte Yarabbi şu tam davetin ve daimî salâtın rabbi olan Allah'ım
Muhammed'e vesileyi ve fazileti ver. Onu vâd buyurduğun makâm-ı mahmuda gönder!
derse kıyamet gününde o kimseye şefaatim vâcib olur.» Bu hadîs kitabımızın
hadîsini tefsir etmiş oluyor. Çünkü Müslim'in rivayetinde;
«Sonra Allahtan benim
için vesileyi isteyin» buyurulmuş, fakat onu ne şekilde ve hangi kelimelerle
isteyeceğimiz bildirilmemiştir. Buhârî hadîsi bu ciheti îzah etmiştir.
Allah'ın kuluna salât
etmesinden murâd rahmet ve mağfiret buyurmasıdır.
Vesîle: Lugatde
başkasına yaklaşmaya vâsıta olan şey ve hükümdarın yanında mevki' sahibi olmak mânâlarına
gelir. Buradaki hadiste cennette bir mevki ve menzil diye tefsir buyurulmuştur.
Faziletin vesileden başka bir makam olması ihtimali vardır. Buhârî hadisinde
«Makâm-ı - Mahmud» nekre olarak zikredilmiştir. Bu makam müphem olmadığı halde
nekre zikredilmesi Kuran-ı Kerim'in nazmını hikâye etmek içindir. Zira Kur'an-ı
Kerim'de; «Muhakkak ki rabbin seni bir makâm-ı mahmud'a gönderecektir» buyurulmuştur. Tıybî bu kelimenin nekre
zikredilmesi nekre daha büyük ve geniş mânâ ifâde ettiği içindir. Sanki ne
büyük makam, her dille övülen bir makam denilmiş gibidir, diyor. «Makâm-ı
Mahmud» un türkçesi övülen makam demektir. Bu tabir bâzı rivayetlerde ma'rife
olarak zikredilmiştir. İbnü'l Cevzî ekseri ulemâya göre bundan muradın şefaat
olduğunu söylemiştir. Bâzıları Makâm-ı Mahmud Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) 'i Arş'ın üzerine oturtmaktır. Diğer bâzıları kürsinin üzerine
oturtmaktır demiş; bir takımları da herkesin göreceği ve tanıyıp methedeceği
yerdir, diye tefsir etmişlerdir. Bu tabir Hamd-ü Senayı celbeden bütün ta'ziz
ve ikram nev'ilerine âmm ve şâmildir. İbni Abbâs (R.A.) Makam-ı Mahmud'u «Öyle
bir makam ki; seni orada bütün gelmiş geçmiş ümmetler övecek ve orada bütün
mahlukata şeref vereceksin. İstediğin verilecek, şefaatin kabul edilecek, herkes
senin sancağın altında toplanacaktır.» diye tavsif etmiştir. Hazreti Ebu
Hureyre 'den rivayet olunan bir hadiste
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem :
«Makam-ı mahmud benim
Ümmetime şefaat edeceğim yerdir.» buyurmuştur. Bu makamı ona vereceğini bizzat
Allah Tealâ vâ'd buyurmuştur. Allah Tealâ - Hâşâ vaadinden dönmez. Şu halde
ümmetin duasına ne luzum vardır denilirse bu suale şöyle cevap verilir: Ümmetin
duası bu makamın devam ve sebatını istemek içindir. Yahut ümmetden dua
istenilmesi bir kimsenin başkasına dua etmesinin caiz olduğunu, hacet anlarında
duadan ve bilhassa sâlih kulların duasından istifade ve istiâne'nin meşru'
olduğuna işaret içindir.